İş İnsanı Kararı İlkesinin Türk Hukukundaki Yeri ve Şirketler Topluluğu Bağlamında Uygulanması

Şirketlerin büyümesi, yatırım yapması veya stratejik kararlar alması, belirli ölçüde risk üstlenmeyi kaçınılmaz kılar. Yönetim kurulu üyelerinden “hiç hata yapmayan” yöneticiler olmaları beklenemez; aksine, bilinçli risk üstlenmeleri çoğu zaman şirketin yararınadır. İşte bu noktada, Anglo-Sakson hukukunda doğan ve zamanla Alman ile İsviçre hukuklarında da benimsenen “iş insanı kararı ilkesi” (business judgment rule) devreye girmektedir. İlkenin özü, yönetim kurulu üyelerinin belirli koşullar altında aldıkları ticari kararlardan dolayı sonradan sorumlu tutulmamalarını sağlar. Çünkü üyelerin sorumluluğu bir “başarı sorumluluğu” değil, özen borcuna aykırılıktan doğan sorumluluktur (Smith v. Gorkom Del. 1985). Böylece yöneticilerin ticari takdir alanlarını koruyan bir “sorumluluk sınırlama mekanizması” yaratılmış olur.
 

İlkenin Temel Unsurları
 

İş insanı kararı ilkesine dayanılabilmesi için birtakım şartların gerçekleşmiş olması gerekir. Ortaya çıkan temel koşullar şunlardır:
 

  1. Ticari bir kararın varlığı: Yönetim kurulu üyeleri tarafından iradi ve bilinçli biçimde alınmış, işletme faaliyetlerini doğrudan ilgilendiren bir karar bulunmalıdır. İhmali davranışlar veya pasif tutumlar bu kapsamda değerlendirilmez.
  2. Emredici normların ihlal edilmemesi: Yönetim kurulu üyelerine takdir yetkisi tanımayan; kanun, esas sözleşme veya vekâlet ilişkisine ilişkin düzenlemelerin ihlali hâlinde iş insanı kararı ilkesi uygulanamaz.
  3. Kararın yeterli bilgiye dayanması: Yöneticiler, karar öncesinde makul araştırmalar yapmış ve güvenilir bilgi edinmiş olmalıdır. Bilgi edinme yükümlülüğünün kapsamı, kararın ekonomik ve stratejik önemine göre değişiklik gösterir. Nitekim stratejik nitelikteki işlemlerde daha ayrıntılı bir inceleme ve hazırlık gerekir (Cede & Co. v. Technicolor Inc. Del. 1993 ve Siemens / Nold, BGH 2014)
  4. Şirket menfaatine uygunluk ve bağımsızlık: Yöneticiler, kişisel veya üçüncü kişilere ait çıkarlar yerine şirketin uzun vadeli menfaatlerini gözeterek hareket etmelidir. Kararın şirket menfaatiyle rasyonel bir bağlantısının bulunması gerekir.
  5. Takdir yetkisinin dürüstlük kuralına uygun kullanılması: Kararın mantıklı, iyi niyetli ve dürüstlük kuralına uygun biçimde alınmış olması gerekir. Bu çerçevede, keyfilik veya kötü niyet unsuru bulunmadığı sürece kararın ekonomik sonucu yargısal denetime konu edilmemelidir (Brehm v. Eisner, Del. 2000).

Bu koşullar sağlandığında, kararın şirketi zarara uğratması hâlinde dahi yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğundan söz edilemez. İlke, böylece yöneticilerin özen borcu sınırları içinde bilinçli risk üstlenme özgürlüğünü güvence altına alır.

 

Karşılaştırmalı Hukuk Perspektifi
 

Amerikan hukukunda iş insanı kararı ilkesi 19. yüzyıldan itibaren gelişmiş ve mahkeme içtihatlarıyla sistematikleşmiştir (Percy v. Millaudon 1829). Özellikle Delaware eyaleti mahkemeleri, yöneticilerin ticari takdirine geniş bir koruma alanı tanımış, sadece açık hukuka aykırılık veya kötü niyet hallerinde sorumluluk yolunu açmıştır (Aranson v. Lewis Del. 1984). Bu yaklaşım, risk almayı teşvik etmek ve mahkemelerin ticari kararlara fazlaca müdahalesini önlemek amacı taşır.
 

Alman hukukunda ise ilke 2005 tarihli UMAG reformu ile kanun metnine girmiştir (ARAG / Garmenbeck Kararı 1997). Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu’nun 93. maddesine eklenen hüküm, kararın “yeterli bilgiye dayalı olarak ve şirket menfaati gözetilerek” alınması hâlinde yöneticinin sorumlu olmayacağını düzenler. İsviçre’de yazılı bir düzenleme olmamakla birlikte, hakim görüş, bu ilkenin uygulanabileceğini ortaya koymaktadır.
 

Türk hukukunda ilke açıkça kanun metnine girmemiştir; ancak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) 369. maddesi gerekçesi ve öğretideki yorumlar, iş insanı kararının uygulanabileceğini kabul etmektedir. TTK m. 369/1, yönetim kurulu üyelerinin şirket menfaatini gözetmek ve görevlerini tedbirli bir yönetici gibi yerine getirmek zorunda olduklarını belirtir. Maddenin gerekçesinde, yöneticinin gerekli araştırmaları yaptıktan ve ilgili kişilerden bilgi aldıktan sonra karar vermesi hâlinde, kararın olumsuz sonuçlanması durumunda dahi özensizlikten söz edilemeyeceği vurgulanmıştır. Ayrıca, maddenin gerekçesinde TTK m.553/3 hükmüne ve “iş insanı kararı” (business judgment rule) ilkesine atıf yapılarak, yöneticinin kontrolü dışında kalan olayların sorumluluk kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.
 

Yargıtay içtihatlarında da “işletmesel karar” ifadesiyle bu ilkeye dayanan değerlendirmelerin yavaş yavaş görünür hâle geldiği dikkat çekmektedir (HGK., E. 2010/272 K. 2010/276 T. 02.06.2010 / HGK, E. 32/2010, K. 104/2010, 24.02.2010).

 

Şirketler Topluluğu Bağlamında İlkenin Uygulanması
 

Şirketler topluluğu, iş insanı kararı ilkesinin en tartışmalı alanlarından biri olarak kabul edilir. Bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri çoğu zaman, hem kendi şirketlerinin menfaatini gözetme hem de hâkim şirketin politikalarına uyum sağlama arasında bir denge kurmak zorunda kalırlar. Bu ikilem, tarafsızlık ve bağımsızlık koşulunu zayıflatabilir.
 

  • Bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, bağlı şirketin yararına hareket ettikleri ölçüde iş insanı kararı ilkesi savunmasına dayanabilirler. Ancak hâkim şirketin çıkarlarını bağlı şirketin menfaatinin önüne koymaları durumunda, bu savunma geçersiz olacaktır (Kahn v. Lynch Communication Systems Inc. Del. 1994). Bununla birlikte, TTK m.203 hükmü uyarınca, bir sermaye şirketinin paylarının ve oy haklarının doğrudan veya dolaylı olarak yüzde yüzüne sahip bulunan hâkim şirketler bakımından istisna öngörülmüştür. Bu durumda, bağlı şirketin organları, topluluğun belirlenmiş ve somut politikaları çerçevesinde verilen ve bağlı şirket açısından kayba yol açabilecek nitelikte dahi olsa hâkim şirketin talimatlarına uymakla yükümlüdür. Ancak bu hâlde yöneticilerin sorumsuzluğu, iş insanı kararı ilkesine değil, kanunun açık düzenlemesine dayanmaktadır.
  • Hâkim şirket yönetim kurulu üyeleri, hem bağlı şirket hem de hakim şirket bakımından iş insanı kararı ilkesine dayanabilirler. TTK m. 202/1-d kapsamında, kayıp doğuran işlemin bağımsız bir şirket yöneticisi tarafından da yapılabileceğinin ispatı hâlinde sorumluluk doğmayacağı belirtilmiştir. Böylece kanun kapsamında iş insanı kararı ilkesinin, hâkim şirket yöneticilerine de sirayet ettiği anlaşılmaktadır.

Fakat hakim şirket yönetim kurulunun hakim şirket- bağlı şirket ilişkileri bakımından iş insanı kararı ilkesine dayanmalarını sınırlandırılmıştır. Örneğin, yönetim kurulunun elinde yeterli bilgi ve risk analizi mevcut olmadan hâkim şirketin bağlı şirketine geri ödenmek üzere finansal destek vermesi ve bu borcun hakim şirkete geri ödenmemesi hâlinde, yönetim kurulu üyelerinin iş insanı kararı savunmasından yararlanmaları mümkün değildir. Buna karşılık, TTK m.203’te öngörülen istisna, bağlı şirketin paylarının ve oy haklarının tamamına sahip olan  hâkim şirketin yönetim kurulu üyeleri için de geçerlidir.

 

İspat Yükü
 

İş insanı kararı savunmasının kimin tarafından ispatlanacağı tartışmalıdır.
 

Türk hukukunda, yönetim kurulu üyelerinin özenli hareket ettiklerini ve kararlarını bilgiye, makul değerlendirmeye ve dürüstlük kuralına dayandırdıklarını göstermeleri gerekir. Ancak TTK m. 202/1-d, hâkim şirket yöneticilerinin sorumluluğunu belirli ölçüde sınırlandırır. Bu hükme göre, hâkim şirket veya yöneticileri, kayba yol açan işlemin aynı koşullarda bağımsız ve tedbirli bir yönetici tarafından da yapılabileceğini ispatladıkları takdirde sorumlu tutulmazlar.
 

Amerikan hukukunda ise yöneticilerin özenle davrandıkları yönünde bir karine vardır; davacı aksini ispatlamakla yükümlüdür (Weinberger v. UOP Inc. Del. 1983). Alman hukukunda ise böyle bir karine yoktur; yöneticilerin sorumsuzluktan yararlanabilmeleri için gerekli bilgi ve belgeleri sunmaları gerekir.

 

İlkenin İşlevleri
 

İş insanı kararı ilkesinin çeşitli işlevleri vardır:
 

  • Yetenekli yöneticileri teşvik eder: Hata riskinden ötürü sorumluluk endişesi taşıyan kişilerin yönetici olma isteği azalabilir. İlke, iyi niyetli yöneticileri koruyarak pay sahipleri yerine profesyonel kişilerin görev almasını teşvik eder. (In re Walt Disney Co. Derivative Litigation Del. 2006)
  • Risk almayı mümkün kılar: İlke, yöneticilerin makul ve bilgiye dayalı riskleri üstlenebilmelerine olanak tanır.
  • Mahkeme müdahalesini sınırlar: Hakimlerin ticari kararlara yerindelik denetimi yapmasının önüne geçer, serbest piyasa mekanizmasını korur.

Sonuç
 

Türk hukukunda iş insanı kararı ilkesi doğrudan uygulanabilir bir norm değildir. Ancak TTK m.369, m.553/3 ve m.202/1-d hükümleri, ilkenin özünü yansıtarak yöneticilerin özen borcu çerçevesinde korunmasına imkân tanır. Bu nedenle ilke, Türk hukukunda bağımsız bir kural olarak değil, özen borcunun sınırlarını belirleyen bir yorum ilkesi olarak işlev görmektedir.
 

Sonuç olarak iş insanı kararı ilkesi, hem bağımsız şirketlerde hem de şirketler topluluğu ilişkilerinde, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk sınırlarını belirlemede önemli bir rol üstlenmekte; ticari hayatın gerektirdiği risk alma kültürünü hukuki çerçeveye oturtmaktadır.

 

Kaynakça:
 

(1) Efe Dündar, Kurumsal Yönetim Perspektifinde İş Adamı Kararı İlkesi, TBB Dergisi, 2024.

(2) Begüm Yiğit, Şirketler Topluluğu Bağlamında İş İnsanı Kararı Savunması, 2023.

(3) Kürşat Göktürk, Amerikan, Alman, İsviçre ve Türk Hukukunda İşadamı Kararı İlkesi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.2, S.2, 2011.
 

(4) Semih Sırrı Özdemir, İş Adamı Kararı İlkesi (Business Judgment Rule) ve Türk Hukukunda Uygulanabilirliği, On İki Levha Yayıncılık, 2017
 

(5) Sevgi Bozkurt Yaşar, Anonim Şirketlerde İşadamı Kararı İlkesinin (business judgment rule) Uygulanması, 2014

Paylaş
Blog Resim
HABERLER & YAYINLAR

28 Ağustos 2025

Ortaklarımızdan Av. Murat Aygun, LL.M, ELSA Istanbul tarafından düzenlenen SELS Istanbul etkinliğinde genç hukuk öğrencileriyle bir araya gelerek, “Birleşme ve Satın Almalar (M&A)” konulu sunumuyla etkinliğe katılım sağladı.

Devamını Oku 28 Ağustos 2025
Blog Resim
HABERLER & YAYINLAR

A New Era for Real Estate Investment Funds

The Communiqué Amending the Communiqué on Real Estate Investment Funds (III-52.3) (“Communiqué”), published in the Official Gazette on 17 July 2024, Issue No. 32604, aims to boost contributions to real estate investments, a sector with significant transaction volume in the Turkish economy. Under the Communiqué, application procedures for Real Estate Investment Funds (“REIFs”) have been streamlined, enabling the issuance of participation shares linked to an umbrella fund. Additionally, “project” REIFs are now permitted to invest in projects where more than half of the total gross area of independent units is designated for residential use, as verified by independent real estate appraisal firms. 

Paylaş